Hikaye,
Oxford'da iskoç kökenli bir ailenin son üyesi Hugh Calm James
Laurie ile başlıyor. İskoç kökenli aktör Hiçbir zaman ilk ismi
James'i kullanmadı. İlk kez 9 yaşında küçük bir okul piyesinde
rol alan bu çocuk büyüdüğünde Amerika'nın en çok
kazanan(bölüm başı 400.000 dolar) televizyon oyuncusu olucaktı
ve oynadığı dizi de Amerika'da en çok izlenen draması olacaktı.
Ekranların dahi doktoru Gregory House'u canlandıran ödüllü
televizyon oyuncusu aynı zamanda bir komedyen, başarılı bir
müzisyen, olimpiyatlarda madalyon almış bir sporcu, bir yönetmen,
roman yazarı, Lo'real'in reklam yüzü, Britanya İmparatorluğu
Subaylık Nişanı sahibi çok yönlü çok yetenekli bir insan. Bu
kadar çok çok yönlülüğün, inceliğin ve başarının vücut
bulduğu Laurie'nin hayatına bir göz atalım
Hugh Laurie
İngiltere Oxford'da 1959'da doğdu. Orta halli dört çocuklu
ailenin en küçüğüydü. “ Çocukken çok şımartıldığımı
hatırlamıyorum hiç, ama kardeşlerim bunun tam tersini
söyleyebilir”. Hugh ile annesinin arası hiçbir zaman iyi olmadı,
bu durum çocukluğuna kadar uzanan garip birşeydi “ O günler,
bilmediğim bir nedenden dolayı annemin beni gerçekten sevmediği
hissine kapılırdım”, “ Annem benim evliliğimi hiçbir zaman
onaylamadı. Çocuğumun doğumunda da beni soğuk karşıladı”. “
Annemle olan ilişkimin doğasını hala çözebilmiş değilim.
Ablalarıma kalırsa onun, benden çok büyük bir beklentisi vardı
ve ben her zaman onun altın çocuğuydum. Ama o duygularını belli
etmeyen bir jenerasyondan geldiği için başarılarım onu mutlu
etse de bunu göstermiyordu sanırım.” ( Oyuncu'nun annesi
Patricia, Laurie 29 yaşında iken öldü).
Hugh ilköğrenemini
Dragon'da lise eğitimini ise Eton'da yaptı. “ Ben bir bakıma tek
çocuk gibiydim, yalnız. Yaşça bana en yakın ablam benden 6 yaş
büyük. Garip ve sinir bozucu bir çocuktum. Fransızcada kopya
çektim, tuvalette sigara içiyordum, okuldan gelen mektuplar hiç
hayırlı değildi ve tembeldim. Hep yalan söylerdim. Ama iyi bir
ailede büyüdüğümün farkındayım ve bu yüzden Stephen Fry'ın
dramatik hapishane geçmişini çok kıskanıyorum.”. Motorsiklete
olan tutkusu lise çağlarında başladı. 16 yaşında ilk
motorsikletini babası ona doğumgünü hediyesi olarak aldı. Aynı
yıl içinde Yamaha marka ilk gitarını da aldı. Tam o yaşlarda
Laurie kariyerini HongKong'da polis olarak düşündü fakat bu yolda
somut adımlar atmadan önce neyse ki bu fikrinden vazgeçti. “
Aslında bugün o işi yapamadığıma üzülüyorum. Oraya giden
arkadaşlarım otuzbeşten sonra tam takım emekli oldular”.
Laurie'nin annesi ile arası iyi değildi ama babasını çok
severdi. Babası, Laurie'nin House M.D. adlı dizide
canlandırdığı doktor Gregory House karakteri ile aynı mesleği
yapıyordu. Aktör, sırf babasının yaptığı mesleği yaparmış
gibi yaparak ondan kat kat daha fazla para kazandığı için çok
hafif de olsa bir vicdan azabı çekiyor. “Babam, çok iyi bir
insandı, ben Amerika'da iken öldü. Hasta olduğunu biliyordum.
Yanına gitmeden önce o son konuşmayı yapmamak üzere bilinçli
bir karar verdim, o son konuşmayı yapmadık. Onun burada hala
bitirilmemiş meselelerinin olmasını istemiştim. Sanırım ölümünü
bu şekilde geciktirebileceğimi sanıyordum. Şimdi bunu yaptığıma
pişmanım ama muhtemelen yine olsa yine aynı şeyi yapardım. ”
“Ailemi özlüyor
muyum? Evet ama ilginç ki onların yanımda olmalarını özlemiyorum
çünkü çok uzun zamandır onlardan ayrıydım. Erken yaşta yatılı
okula gittim, o yaşta evi öyle bırakınca hiçbir şey eskisi gibi
olmadı. Ama özlediğim şey onların orada olduğunu bilme hissi.”
Üniversite
yılları ve Footlight
Eton'u bitirdikten
sonra babasının izinden yol alıp olimpiyatlarda yarışmak için
1979'da cambridge Üniversitesi'ne gitti. “ Arkeoloji ve
antropoloji okudum ama hiçbirşey anlamadım. Oraya kürek çekmeye
gitmiştim. Kendimi olimpiyatlarda hayal ediyordum.” . 1977'de
kürekte İngiltere Gençler şampiyonu ve aynı yıl içinde kürekte
dünya dördüncüsü oldu. Laurie bu başarılarının devamını
getiremedi çünkü sporculuk kariyeri bir sağlık
problemi(mononucleosis) yüzünden son buldu.
Cambridge'de
antroppoloji okumak sıradışı Laurie için epey sıradan birşeydi,
o çok daha ilginç bir şey arıyordu. Cambridge'deki drama kulübü
Footlight'a üye oldu. Footlight, Cambridge'in ünlü drama ve
tiyatro kulübüydü ve Sacha Baron Chone ve Douglas Adams gibi
ünlülerin çıktığı bir yerdi. Genç oyuncu en başta orada
bulunan Emma Thompson'ın ilgisini çekti. İkili detayı pek
bilinmeyen kısa bir beraberlik yaşadı ama sonra ayrıldılar.
Emma'nın komedyenin hayatına en büyük katkısı daha sonra
Laurie'nin hayatında önemli bir yer edinecek olan en iyi arkadaşı,
birlikte İngiltere'nin en sevilen komedi şovlarından birini
yapacağı, Laurie'nin 3 çocuğunun vekil babası olacağı Stephen
Fry ile tanıştırmasıydı.
Fry
ve Laurie
Footlight
ekibi 1981'de Edinburgh Fringe Festivalinde Perrier Reward ödülü
aldı. Ekibin başını çeken Fry ve Laurie'nin bu başarıdan sonra
ilk kaptıkları dizi Alfresco idi ama pek başarılı olamadılar
çünkü o zamanlar komedi programları altın çağını yaşıyordu
ve bir çok rakipleri vardı. Fakat daha sonra Rowan Atkinson ile rol
aldığı “Blackadder” dizisiyle aktör ilk defa büyük bir
televizyon deneyimi yaşadı. İngiltere'de herkes Laurie'yi
Blackadder ile tanıdı, pek şapşal Wellington Dükü Prens George.
1987'de
ise efsanevi komedi programı “A Bit Of Fry & Laurie”
başladı. Bu program Blackadder'dan sonra BBC'nin bu ikiliye başka
bir fırsat vermesiyle mümkün olabildi. Fry ve Laurie bu programı
yazmak için 1 aylığına Yunanistan adalarına inzivaya çekildiler.
Orjinallik konusunda takıntılı olan ikilinin bu programı büyük
bir başarıya imza attı ve pek çok kesim tarafından tutuldu. skeç
komedide apayrı bir sınıf olan A Bit Of Fry And Laurie kendinden
önceki programlara benzemiyordu. İçinde müzik ve şiddetin
harmanlandığı inanılmaz komik skeçleri vardı. Stephen Fry 30
yıldan daha fazla arkadaşı olduğu Laurie'den şöyle söz ediyor:
“ Kariyerim açısından ve duygusal açıdan başıma gelebilecek
en iyi şey onunla tanışmaktı. Kesinlikle benim en iyi arkadaşım.
İnsanlar bana rönesans adamı derler ama asıl rönesans adamı
hugh, ben değilim. Doğal bir atlet, yetenekli bir müzisyen,
algısal bir zekası ve doğal bir karizması var. Bazen
arkadaşlığımızda baskın sesin ben olduğunu düşünürdüm ama
bizimkisi hep bir eşitlikti ve birbirimizi hiç kıskanmadık. ”.
1995'te ikilinin programı sona erdi ama Hugh Laurie ve Stephen Fry
bu sefer de televizyonun en çok izlendiği vakitlerde yayınlanan tv
serisi Jeeves and Wooster'da oynamaya başladılar. 4 sezon süren bu
dizide Hugh Laurie'nin canlandırdığı Bertie Wooster karakteri
İngiltere'de şu anda da bilinen bir karakter.
İngiltere'den
Hollywood'a Uzanış ve Depresyon Yılları
Laurie
kendisinden yaşça genç olan bir tiyatro salonu yöneticisi Jo
Greene ile Londra'nın kuzeyinde Camden'de 1989 yılında evlendi.
Evlilikleri pek çok yıpranmadan geçti. 1998'de Avustralya'da The
Place Of Lions çekimlerinde yönetmen Audrey Cooke ile Hugh yasak
bir ilişki yaşadılar ve bu ilişki basına sızdı. Eşini sevdiği
her halinden belli olan Hugh'un böyle bir şey yapması yanlış da
olsa 3 çocuk babası Hugh'un hala taşıdığı suçluluk duygusu
kayda değer. “Bu konuda konuşmak kimsenin yararına olmayacak o
halde en iyisi bunun hakkında hiç konuşmamak. Bu olayların basına
yansıması bir nevi katalizördü, olayı anlatmaktan çok gidişatı
etkiledi. Burada 'zavallı ben' demeyeceğim. Hepsi tamamiyle benim
suçumdu. Olanlar karşısında şok oldum. Acı. Herkese acı
çektirmiştim.”. Hugh bu konuda başka yorum yapmasa da yakın
arkadaşlarına göre çift, bu olaydan sonra evlilklerini etkili bir
şekilde tekrar inşa etti.
Ünlü
oyuncu 1996'dan beri gençliğinde de etkilenmiş olduğu ama
sivrilmemiş ruhsal bir depresyonun şiddetli belirtilerini yaşamaya
başladı. “ Bir gün tam önümde iki araç çarpıştı ve
yanmaya başladı. Ben ise sıkılmıştım. Düşündüm, hayır bu
doğru olamaz yardım almalıyım, birilerine konuşmalıyım.
Psikiyatristlere gittim” . Aktör klinik depresyonda da olsa boş
duramadı, Stuart Little ve 101 Dalmatians gibi amerikan aile
filmlerinde oynadı ve tedavisi ile birlikte Hollywood'da kendini
tekrar keşfetti.
Yaşadığı
ruhsal sıkıntı hakkında konuşmaktan çekinen aktör şikayet
edebileceği bir şeyin olmadığının farkında “ Belki de benim
problemim bu, hayatımda mücadele verdiğim bir şey var mıydı ?
Tutkum neydi ? Amacım neydi ? Çocuklarım var benim amacım onlar.
Bunun için onlara sonsuz minnettarım. Beni başka şeyler
düşünmekten alıkoyuyorlar. ” . Aktörün büyük kızı Rebecca
pazarlamacılıkta staj yapıyor ve diğer iki oğlu Charlie ve Bill
de Edinburgh ve Bristol üniversitelerinde. “ Arsenal kazanınca
mutlu oluyorlar. Ama eğer maçı kaybederse depresyona giriyorlar.
Akşam evde çizburger varsa mutlu yoksa mutsuz oluyorlar. Onların
hayatında bu tür şeylerin önemi büyük.” . Üç gencin de
vekil babası ingiliz komedyenin en yakın arkadaşı Stephen Fry.
House
M.D.
Bu
sırada Amerika'da House M.D. adlı dizinin yapımcısı olan Bryan
Singer dizide başrol Gregory House'u oynayacak bir oyuncu
bulamıyordu. Rob Morrow, Patrick Dempsey ( Grey's Anatomy ) gibi
aktörler rol için düşünüldü ama Singer onları yeterli
bulmadı. Laurie'nin Namibia'da bir tuvalatte çektiği kaseti görene
kadar da doktor Gregory House için kesinlikle amerikalı olmayan bir
aktör düşünmüyordu. “ Kaseti banyoda çektim çünkü yeteri
ışık sadece orada vardı.” Laurie kasette o kadar iyi rol o
kadar iyi bir amerikan aksanı yapmışti ki Singer bile onun
amerikalı olmadığını anlamamıştı. Laurie amerikan aksanı
için “ fazla dizi ve film seyretmekle boşa harcanmış bir
gençlik” diyor. O yıllar Laurie'nin depresyonda olması bir
bakıma aktörün işini kolaylaştırdı denebilir. Canlandırdığı
karakter Gregory House depresfi görünümlü, karanlık bir
karakterdi.
Senaryo
Laurie'ye ilk geldiği zaman House'un başrol olduğunu anlamamıştı.
Temiz yüzlü yakışıklı Wilson'ın başrol, House'un ise bir nevi
yardımcı “sidekick” oldugunu sanıyordu “ House gibi bir
karakterin şovun yıldızı olabileceğine hiç ihtimal vermemiştim”
ki çok anlaşılabilir bir durum çünkü dizi projesi daha
adlandırılmamıştı. Laurie dizinin batacağından o kadar emindi
ki Los Angeles'ta ev kiralamadı. “ Dizidekiler ev kirası
sözleşmesi imzalarken ben onlara ' Siz delisiniz ancak bir ay
yayında kalırız' diyordum. Otelde yaşadım, bavulumu bile
açmamıştım. Aslında bu benim pesimistliğimin bir sonucu. Eğer
bir şey iyi gidiyor ise bir şekilde hemen bitiverecekmiş gibi
hissediyorum”. Laurie dizinin ilk yıllarında yoğum tempoyu
kaldırmakta zorlanıyordu. Her bir bölümü 40 dakika olan dizinin
iş yükü özellikle de her saniyesinde ekranda olan başrol için
çok büyüktü “ House'un ilk zamanlarında bazen kafayı yiyecek
gibi oluyordum. Çok zor bir işti ve bazen bunu durdurmak için
herşeyi yapacak bir noktaya geliyordum. Neyse ki kahve çok iyi. Tam
bir kahve hastasıyım, bir kere Propper Coffe'yi denedin mi geri
dönüşü yok.”
2004
yılında başlayan House M.D. dizisi amerikan dizi tarihinin en
başarılı dizilerinden biri oldu. 8 yıldır devam eden dizi 66
ülkede 81 milyondan fazla insan trafından izlenerek Guiness
rekorlar kitabına girdi. Dizinin bazı bölümlerinde yönetmen
koltuğunda Hugh Laurie oturdu. 2 Screen Actors Guild ödülü, 2
Altın Küre ve bir çok Emmy ödül adaylığı alan dizinin bu
sezon final yapması kesinleşti. Laurie sayılı ömrü kalan House
M.D. dizisine adanmış bir ömür hakkında “ Sanırım ben her
zaman şu an dayapmadığı şeyi yapmak isteyen biriyim. Hep şu an
yaptığımdan farklı bir şey yapmayı istiyorum. Çok usandırıcı
olduğunun farkındayım” diyor.
Dizinin
başarısı tavana vurunca Laurie'nin hayatında pek fazla Bir şey
değiştirmedi “ 6'da işe gidiyorum 10'da eve dönüyorum. Eve
geldiğimde de TiVo'ya kaydettiğim American Choppers izlerken soğuk
spagetti yiyip uyuyorum. Zamanım varken eve(İngiltere) gidip
köpeğimi gezdiriyor, piyano çalıyorum.”
“Günlük
yazmaya başladım ama kendi günlüğümden o kadar sıkıldım ki
uydurmaya başladım”. Laurie'nin Cambridge'de üniversite
zamanlarında yazmaya başladığı “The Gunseller” adlı kitap
böyle doğdu. Kendisi ayırca “Band from TV” adlı grupta
piyano çalıyor. Piyanonun yanında davul, mızıka ve saksafonda
çalabiliyor. 2011'in başlarında çıkan Blues albümü “Let Them
Talk” Hugh'un en çok övündüğü başarısı. Müzisyen ilk defa
çocukluğunda abisi ile arabadayken radyoda Blues çalmış ve bu
müziğe vurulmuş “ Her şey biraz puslu aslında. Abim arabayı
sürüyordu. 13 yaşındaydı o sırada, o halde altımızdaki
arabayı kaçırmıştık. Ben de o sıra 11 veya 12 yaşındaydım
galiba. Sanırım çalan şarkı Willie Dixon'dan 'Can't Quit You
Baby' idi.” .
Din
konusunda “ Hiçbir zaman dindar olmadım, bu aslında babamla
ilgili. babam ben onun tıbba olan adanmışlığından etkilenirdim.
Ben bilime inanıyorum. Gerçek olgular. Bilinen ve bilebilceğimiz
şeyler yeteri kadar ilginç.”
Dizinin
bitmesine sayılı bölümler kala dizinin yaratıcısı David Shore
“ House için mutlu bir son düşünmüyorum. House, atını
günbatımın sürüp mutlu bir sona varmayacak. Hayır bu kesinlikle
yarattığımız karaktere ters düşen bir son olurdu.” diyerek
dizinin hayranlarına küçük de olsa bir ipucu veriyor. Laurie ise
gelecekte yapacağı projeler hakkında daha ketum, acaba
İngiltere'ye dönecek mi? “ dürüst olmak gerekirse takvim
tutmuyorum. 'Ağustos ayı yapılacaklar listesi: Polonya'nın
işgali'. Hayır benim tek tutkum bir sonraki hikaye, bir sonraki
proje ve bunu nasıl başaracağım.”
Kutu:
Stephen Fry 1957 doğumlu ingiliz aktör, yönetmen, yazar, oyun
yazarı, şair, gazeteci, komedyen, radyocu, senarist ve sunucu. QI
adlı müzakere programını sundu, İngiltere'nin en tanınan
entelektüellerinden. Şu an televizyon kariyerine devam ediyor.
Kutu: Emma Thompson 1959 doğumlu ingiliz aktör, en bilinen filmleri Harry Potter, Sense
and Sensibilty ve Love Actually. Bafta ve Oscar ödüllü oyuncu
sinema kariyerine devam ediyor.
Kaynaklar:
İnside
The Actor's Studio: 12. sezon 18. bölüm (31 Temmuz 2006)
imdb.com
tv.com
Wikipedia
Telegraph
Gazetesi Jane Mulkerrins (9 Şubat 2012), Craig Mclean (13 Kasım
2011), William Langley (14 Ağustos 2010)
News
on ABC programı
BBC
“Fry and Laurie Reunited” belgeseli 2010
The
Hollywood Reporter dergisi
The
Guardian Gazetesi
The
Observer Dergisi Nicci Gerard ( 7 Mayıs 200 )
Yazıda bir tutarsızlık var gibi(geneli için demiyorum bir yer kafama takıldı), Hugh Laurie'nin en küçük kardeşi ondan 6 yaş büyük deniyor ama bluesla tanışma hikayesinde abisi 13, kendisinin ise 11-12 yaşlarında olduğu yazıyor. Garip geldi. Ancak emeğinize teşekkürler.
YanıtlaSilhaklısınız sanırım. abisi yerine en büyük ablası diye yazmalıydım. yorumunuz için teşekkür ederim.
Silgrubun adı "banned from tv" değil "band from tv"dir. ayrıca stephan fry harry potter filmlerinde oynamamış, audio book'larını okumuştur.
YanıtlaSilemma thompson'ın kutusu olucaktı o adını yazmayı unutmuşum. ama dikkatinizi takdir ediyorum. yorumunuz için teşekkür ederim.
Silbanned from tv olayında yanlış yapmışım. teşekkürler uyardığınız için.
Silaudiobooklarını jim dale okumuştur.
Silgüzel yazı teşekkürler
YanıtlaSilrica ederim asıl ben size teşekkür ederim.
Silvalla takıldığım her yeri düzeltmişler; dikkatli bir okuyucuya sahipmişsin yazının yanında bunu da takdir ettim ellerine sağlık.
YanıtlaSilsağolun.
Silbu yazı ile birlikte bu bloğu takip etmeye başlıyorum.
YanıtlaSilbuna çok sevindim teşekkür ederim.
Sildavid shore yanlış ipucu vermiş yanlız :)
YanıtlaSilİyi çalışılmış bir biyografik yazı eline sağlık İbrahim (Önder)
YanıtlaSil