19 Mart 2011 Cumartesi

Rebecca Black - Fried Egg



 insanların %65 i internette gördüğü istatistik verilerine dayanaksız inanır




şarkıyı dinledikten sonra 3 gün kendime gelemedim. allah kahretsin ki tüm dünyada haber olan şeyler türkiyeye 1 ay sonra falan yansıyor. popüler kültürün zalim bir ayrımcılığı ya da türk insanının geri olması yüzünden olabilir bu. 



herneyse şimdi sizin görmüş olduğunuz şarkı söyleyen rebecca bu yıl 14 üne girecek ufak bir kız. ark music factory denen bir plak şirketine gidiyor ve klip çekiyor sınıf arkadaşları ile. 11 mart tarihine kadar pek ses getirmiyor ama martın 11 inde tosh(bizdeki kaan sezyumun global olanı) rebeccanın şarkısı "friday" i postlayınca olanlar oluyor ve şarkı 1 günde 40 bin, onun ertesi günü 200 bin ve ondan sonra 700 bin derken artarak gidiyor ve şu an kahrolası 22 milyon ve itunes da en çok satılan müziklerden 19. sırada!!!



siz türkler ne diyor bilmiyorum ama cyberbullying diye bir kavram var. eskidi tabi bu da ama internet üzerinden zorbalık yapmak işte. rebecca cyberbullying yapıldığını hissediyormuş. rebecca şanslı aslında kendinden önce jessi slaugter(internet kurbanı) vakasında çook daha kötü şeyler olmuştu. artık internet ile daha sıkı fıkı olduğumuz için bu terimi çok duyacağız.







şarkıyı analiz etmeye gerek duymuyorum. benden önce milyonlarca kişi dalga geçti zaten(which seat can i takeeee). tek merak ettiğim bu şarkının ne zaman türkiyeye uğrayıp facebook profillerinde ilk defa keşfedilmiş gibi "aa kıza bakın lan çoook salak" gibilerinden yorum yapılacağı. belki hiç gelmez o ihtimal de var. ha bir de klipteki pembeli kızın üzerinde ciddi bir pedofili ilgisi var. 



cereal guy is in love

10 Mart 2011 Perşembe

After The Fall


facebookta bir profilin fake olup olmadığı resimlerin eklenme tarihine bakılarak anlaşılabilir. aynı gün eklenmişse kesinlikle fake bir profildir.



sabah uyanınca buna pişman olacağım ama ne zarar gelebilir ki? hayatımı tüm çıplaklığıyla anlatacağım. benim hayatım olduğu için diğer insanların ismini gizleyeceğim. benim hiç kardeşim olmadı tek çocuk büyüdüm. annem hep derdi sen çok içine kapanık bir çocuksun diye. belki ondandı belki de kardeşim olmadığı için kendimi babamın kocaman kütüphanesine verdim. fizik, kimya, tarih, biyoloji, felsefe, coğrafya bu konularda daha 14 yaşımda iken bir üniversite öğrencisi kadar biliyorum. sınıfta hep öne otururdum ama zıp zıp zıplayıp her soruyu cevaplayanlardan değildim. sessiz takılırdım genelde. arkadaşlarım pek olmazdı. beni öyle ezmeye meraklı insanlar hiç olmadı diyemem. uğraşan çocuklar vardı hep, ama benim hiç umursamam en sonunda onların pes etmesine neden oldu. üniversiteye yaşıtlarımdan daha erken gittim. bunu gururla söyleyebilirim. 4 yıl üniversite 2 yıl master, akademik kariyerim çok hızlı ve şaşalı geçti. belki de bu yıllarda insanların beni iteklemsinden çok pohpohlaması özgüvenimi geliştirdi ve ilk defa gerçekten 2 arkadaş edindim. bir tanesi üniversite bittiği zaman müstakbel eşim olucaktı, diğeri de benim en iyi dostumdu.

dedigim gibi artık değişmiştim ve bu değişim karakterimin hiç kazınmamış bir parçasını ortaya çıkardı: merak ile ateşlediği adrenalin tutkusu. çoğu akademisyenin çılgınca olduğunu düşündüğü şeylere kalkıştım. ama hepsinden alnımın akıyla çıktım. ama tabi çoğunuzun bileceği gibi çekirgenin zıplama olasılığı her zaman yüksek değildi. nasıl dahil olduğunu anlamadığım eşimin afacan küçük erkek kardeşi, en iyi dostum ve eşim aracımızla bir yolculuğa çıkmıştık. ben sürüyordum ve herşey kontrolum altındaydı. ama beklenmedik birşey oldu ve kaza geçirdik. ahh işte o kaza hayatımızı mahvetti

hayatımı paylaştıgım insanı, bir günümüzün ayrı geçmediği eşimi artık çok nadir görmeye başlamıştım, hatta bazı günler hiç. eve geliyor muydu onu bile bilmiyordum. boş yatakta dönüp dururken gece 3 te kilidin açıldığını duyardım o geldi mi diye bakardım ama göremezdim. sessizce yanıma gelirdi ve uykuya dalardı. belki de salonda uyuyan arkadaşımı uyandırmamak için bu kadar sessiz davranıyordu. arkadaşım kazada sakatlandı ve yüzü dahil bütün vücudu tanınmaz hale geldi. taburcu olup eve döndüğünde tuvaletinde ayna karşısında kriz geçirdi ve etrafı dağıttı. ondan beri yalnız uyuyamıyor ve bizim evde kalıyor. eşimin kardeşi sanırım benimle birlikte kazazedelerin en şanslısıydı. fiziki bir zarar görmemiştik ikimizde çünkü. ama ruhsal olarak bir parçasını kaybetti o kazada. eski afacan fırlama gitmiş yerine ablasının yanından ayrılmayan, ergen gibi sinirleri zıplayıp duran bir haşarı bir çocuk gelmişti. sık sık arkadaşım ile kavga ederdi. çünkü piç kurusu onun yüzüyle dalga geçerdi. kazadan sonra adeta bir canavara dönüşen arkadaşımın sinirlerini anca ben yatıştırabiliyordum ve durdurabiliyordum.

sanırım kazadan sonra  aklı yerinde olan bir bendim. kazadan fiziki zarar görmemiştim, ruhumdaki sarsıntıyı da gizlemiştim. ama davranışlarımın değiştiğini ben de biliyordum. daha korkak, daha ayağını yorganına göre uzatan daha adımını önceden hesaplayan bir adama dönüştmüştüm. grubun vebali benim üstümeydi çünkü. hepsini bir arada tutmak benim görevimdi artık. ama tabi fantastic four olarak görevimiz kötülerle savaşmak ve dünyayı kurtarmaktı.

3 Mart 2011 Perşembe

duyuru

bir ödev veya proje için en güzel ilham kaynağı son dakika paniğidir


blogger kapandı ben girebiliyorum gerçi. ama başkaları giriyor mu bilmiyorum. elimde çok komik he will never have a girlfriend misali yeni bir kayıt var ama insanlar blogu okuyamayorsa yayınlamanın bir anlamı yok. o yüzden deney yapalım. bu postu okuyorsan şayet yorum kısmına birşeyler yaz bırak. 2 -3 kişi okusun ben o kaydı yayınlarım bana yeter.

teşekkürler.