nefret samimi bir duygudur. birini seviyormuş gibi yapıp kandırabilirsin ama asla nefreti taklit edemezsin.
yer: beyoğlunda bir ara sokak
saat: 4.15
dolunayın çıktığı o vakit istanbul o kadar güzel oluyor ki ! binaların önüne geçemediği yıldızlar ve mavi bir deniz gibi çatıları kaplayan karanlık ile büyülü bir şehir burası sanki. soğukta bekleyeli bayağı bir olmuş. bu eski çatıların avlu gibi ayakta durabileceğin bir yer yok o yüzden beton bacalara yaslanıyorsun.
aşağıda tek tük küçük kafalar var ve sokak lambaları dışında barların ve gece kulüplerinin neon lambaları o karanlıkta insanlara yol gösteriyor. kapıdaki yarmalarınyanında sigara içenler arasıra büyük bir kahkaha koparıyor, sarhoşun teki şarkı söyleniyor, bunun dışında tılsımlı sessliği bozan bir tek çok kısık gelen ve anca müşterileri dışarı çıkınca sesi bir nebze artan hareketli gece klubü "house" şarkıları.
beklediğin "şey" dışında gece huzurlu ve sakin sayılabilir.
müziğin sesi gene yükseliyor ve iki kişi sarmaş dolaş bir şekilde klubü terkediyor. kızın tiz kahkaları çınlatıyor sokakları yanındaki adamın kulağına fısıldadığında. biraz yürüyüp sokağı döndükten sonra kayboluyorlar. artık bacalara yaslanmayı bırakıyorsun ve koşarak bitişikteki çatıya zıplayıp bacaya tutunarak dengeni sağladıktan sonra diğer sokakta olanları görmek için aşagı eğiliyorsun. burası daha sessiz bir sokak olduğu için aşağıda duyabildiğin sadece tiz kahkahalar değil
-daha yürüycez mi yaa?
-az kaldı
-nereye bıraktın?
-bak oradaki balkonun altına.
turkuz mavi arabanın yanına geldiklerinde adam kıza sarılıp öpmeye başlıyor. adamın omzu üzerinden gördüğün kadarıyla kızın bu öpücükten pek rahatsız olduğu yok. kollarını adamın boynuna dolayıp karşılık veriyor ve saçından tutuyor. kızın eli adamın kel kafasına değdiği an kız gözlerini açıyor ve şaşkınlık içinde öptüğü adamın yüzü sarkmış iğrenç yaşlı bir adam olduğunu görüyor. 2 saniyelik muhteşem bir şoktan sonra ciğerini doldurup ağzını açıp bütün gücüyle haykırıcak iken yaşlı adam kendinden beklemediğiniz bir güçle kızın ağzını tutup binanın duvarına çalıyor. dişleri langur lungur sallanan, alnında irice bir ben olan ve yüzündeki kırışıklıklardan neredeyse kaybolan bir çift parlayan göz ile korkunç adam, kızın sarsılan bedenine doğru yürümeye başlıyor.
tam o an birdenbire ağır bir vücut adamın üstüne düşüyor. ama adam beklenmeyen bu hamlenin getirdiği şoktan kurtulup hemen ayağa kalkıyor ve karşısında dikilen tam o an gökyüzünden düşen ve elinde ucu eğik antik bir kılıç tutan kadına bakıyor -saldırıya geçiyor.
kadın şık bir hareketle zombimsi adamı kızın yığıldığı duvara itiyor ve salladığı tekme ile adamın göğsünde derince bir boşluk oluşturup duvarı çatlatıyor. yaşlı ucube geceyi titreten bir haykırış kopartıp kocaman ağzını açıyor ama ağzından girip başından çıkan kılıç yüzünden bu çığlığı saniyelik oluyor.
kılıcı çıkartıp hızlı nefesler almaya başlıyorsun. o kadar beklemeden sonra bu küçük aksiyonun bu kadar heyecanlı olacağını tahmin edemedin doğrusu. yerde yatan yaşlı cesede eğilip inceliyorsun
-hahaha hasiktir lan gulyabaniymiş, görmeyeli epey oldu. ibnelere bak stil değiştirmiş(kıza bakarak) artık barlardan karı kaldırıyorlar. siktiğimin perili köşklerinden kalmayınca naapsın garibanlar. mına koduğumun belediyesi bir sikime saygıları yok puştların.
ceketi karıştırıp arabanın anahtarını buluyorsun. araba memnun bir homurdanışla kapılarının açılışını haber verince çabuk biten dövüş boyunca sesini çıkartmayan kız ürküp nefesini tutuyor. o anda kızı farkediyorsun. dizlerini karnına çekmiş, kocaman açılmış gözleriyle sana ve daha demin öpüştüğü ama şu an yerde hareketsizce yatan adama bakıyor. kıza doğru ilerliyip onuna yanına çöküyorsun. elini başına koyup
- iyi misin? o kadar kötü değil şok geçirmemişsin gözbebeklerin normal görünüyor.
-.........
- evin nerde senin? korkma lan hemen birşey yapmıcam evine bırakayım mı diye sordum.........tamam o zaman hadi başının çaresine bak ben gidiyorum.
cesedi alıp bagaja koyup kapatıyorsun. arkadan titrek bir " teşekkür ederim" gelince arkana dönüyorsun ve kıza başınla arabayı işaret ediyorsun. kız itaatkar bir şekilde seni dinliyor.
yol boyunca çıt çıkmıyor. ara sokaklardan girip kızın apartmanın önünde duruyorsun.
- bizimkiler buna asla inanmayacak
- hıı...inanmazlar.
- of allahım ağlayamıyorum bile. ben şimdi ne yapacağım?
- ne yapıcam derken?
- yani ne "yapıcam"? insanın günübirlik başına gelen birşey değil az daha bir "gulyabani" tarafından saldırıya uğramak.
- ben sana birşey diyim mi? hiçbirşey yapmıcan.....unutucan bu olayı.... hiçbirşey olmamış gibi. zaten kimse inanmaz, ikimizden başkası da bilmiyor. senin için de hayırlısı siktiret bunu ve hayatına devam et.
- ..........
- elinden başka birşey gelmez. hadi evine git
- arabası güzelmiş.
- senden önceki talihli kızın arabası kesin bu...ya da değildir! (kızın gözleri dolunca) kendisinindir belki
- ben..herşey için teşekkür ederim.
kız apartman ışığını açana kadar aşağıda bekledikten sonra arabayla ayrılıyorsun.
yer: avcılar sahil deniz kenarı
saat: sabah 6
güneşin doğuşunu beklemek o an gerçekten sıkıcı geliyor. zaten araba o kadar derine batmış ki artık belli bile olmuyor. temiz bir şekilde cesetten kurtulduğun için ödevini verilen gün yapmış liseli gibi sevinçlisin. anca sahili arkanda bırakıp artık arabaların geçmediği asfalt yola baktığında anlıyorsun ki cesetten ve arabadan o şekilde kurtulmak yaptığın akıllıca bir hareket değildi. derin bir of çekip karanlık yolda yürümeye başlıyorsun. hiç değilse 1 saat sonra güneşin doğumunu izleyebileceksin ...