10 Mart 2011 Perşembe

After The Fall


facebookta bir profilin fake olup olmadığı resimlerin eklenme tarihine bakılarak anlaşılabilir. aynı gün eklenmişse kesinlikle fake bir profildir.



sabah uyanınca buna pişman olacağım ama ne zarar gelebilir ki? hayatımı tüm çıplaklığıyla anlatacağım. benim hayatım olduğu için diğer insanların ismini gizleyeceğim. benim hiç kardeşim olmadı tek çocuk büyüdüm. annem hep derdi sen çok içine kapanık bir çocuksun diye. belki ondandı belki de kardeşim olmadığı için kendimi babamın kocaman kütüphanesine verdim. fizik, kimya, tarih, biyoloji, felsefe, coğrafya bu konularda daha 14 yaşımda iken bir üniversite öğrencisi kadar biliyorum. sınıfta hep öne otururdum ama zıp zıp zıplayıp her soruyu cevaplayanlardan değildim. sessiz takılırdım genelde. arkadaşlarım pek olmazdı. beni öyle ezmeye meraklı insanlar hiç olmadı diyemem. uğraşan çocuklar vardı hep, ama benim hiç umursamam en sonunda onların pes etmesine neden oldu. üniversiteye yaşıtlarımdan daha erken gittim. bunu gururla söyleyebilirim. 4 yıl üniversite 2 yıl master, akademik kariyerim çok hızlı ve şaşalı geçti. belki de bu yıllarda insanların beni iteklemsinden çok pohpohlaması özgüvenimi geliştirdi ve ilk defa gerçekten 2 arkadaş edindim. bir tanesi üniversite bittiği zaman müstakbel eşim olucaktı, diğeri de benim en iyi dostumdu.

dedigim gibi artık değişmiştim ve bu değişim karakterimin hiç kazınmamış bir parçasını ortaya çıkardı: merak ile ateşlediği adrenalin tutkusu. çoğu akademisyenin çılgınca olduğunu düşündüğü şeylere kalkıştım. ama hepsinden alnımın akıyla çıktım. ama tabi çoğunuzun bileceği gibi çekirgenin zıplama olasılığı her zaman yüksek değildi. nasıl dahil olduğunu anlamadığım eşimin afacan küçük erkek kardeşi, en iyi dostum ve eşim aracımızla bir yolculuğa çıkmıştık. ben sürüyordum ve herşey kontrolum altındaydı. ama beklenmedik birşey oldu ve kaza geçirdik. ahh işte o kaza hayatımızı mahvetti

hayatımı paylaştıgım insanı, bir günümüzün ayrı geçmediği eşimi artık çok nadir görmeye başlamıştım, hatta bazı günler hiç. eve geliyor muydu onu bile bilmiyordum. boş yatakta dönüp dururken gece 3 te kilidin açıldığını duyardım o geldi mi diye bakardım ama göremezdim. sessizce yanıma gelirdi ve uykuya dalardı. belki de salonda uyuyan arkadaşımı uyandırmamak için bu kadar sessiz davranıyordu. arkadaşım kazada sakatlandı ve yüzü dahil bütün vücudu tanınmaz hale geldi. taburcu olup eve döndüğünde tuvaletinde ayna karşısında kriz geçirdi ve etrafı dağıttı. ondan beri yalnız uyuyamıyor ve bizim evde kalıyor. eşimin kardeşi sanırım benimle birlikte kazazedelerin en şanslısıydı. fiziki bir zarar görmemiştik ikimizde çünkü. ama ruhsal olarak bir parçasını kaybetti o kazada. eski afacan fırlama gitmiş yerine ablasının yanından ayrılmayan, ergen gibi sinirleri zıplayıp duran bir haşarı bir çocuk gelmişti. sık sık arkadaşım ile kavga ederdi. çünkü piç kurusu onun yüzüyle dalga geçerdi. kazadan sonra adeta bir canavara dönüşen arkadaşımın sinirlerini anca ben yatıştırabiliyordum ve durdurabiliyordum.

sanırım kazadan sonra  aklı yerinde olan bir bendim. kazadan fiziki zarar görmemiştim, ruhumdaki sarsıntıyı da gizlemiştim. ama davranışlarımın değiştiğini ben de biliyordum. daha korkak, daha ayağını yorganına göre uzatan daha adımını önceden hesaplayan bir adama dönüştmüştüm. grubun vebali benim üstümeydi çünkü. hepsini bir arada tutmak benim görevimdi artık. ama tabi fantastic four olarak görevimiz kötülerle savaşmak ve dünyayı kurtarmaktı.

2 yorum:

  1. yazmak istediğin çok şey olduğundan, yani dolu olduğundan sanırım, oradan oraya fazla atlamışsın gibi geldi. sanki aceleci olmuş ama bi yandan sürükleyici de. kopukluk var bazen, ve fakat güzel kurgulamışsın.aklım karıştı şidmi

    YanıtlaSil
  2. Yazılarınla yeni tanışan biri olarak iyi yada kötü diye bi yorum yapamıcam.Ama işin bi de gerçeklik boyutu var ki okuyunca karşımda bu olayı yaşamış ve sakince olayı anlatışını dinliyor muşum gibi geldi.Kanımca önemli olan da bu.Yani gerçeklik...

    YanıtlaSil